Isı şoku proteinleri (heat shock proteins, HSPs) ilk olarak 1962 yılında bilim insanı Ferruccio Ritossa tarafından keşfedilmiştir. Drosophila melanogaster larvalarının kromozomlarını inceleyen Ritossa, umduğundan farklı modeller gördüğünde larvaların yanlışlıkla yüksek sıcaklıkta bekletildiğini gözlemiştir. Bu yeni oluşan yoğun kromozom modelleri her ısı şoku verildikten sonra meydana gelmiştir. Bu keşfin önemi ilk başlarda anlaşılamasa da sonraki yıllarda bilim insanları bu beklenmeyen modellerin ısı şoku olarak adlandırılan proteinleri kodlayan mRNA’lar olduğunu ortaya koymuştur. HSP’ler ısının yanı sıra oksijen azlığı, ağır metaller ve toksik maddelere maruz kalındığında da sentezlenmektedir. Bu nedenle bilim insanları bu proteinleri stres proteinleri olarak adlandırmanın daha doğru olduğunu düşünmektedir. 1978 yılında HSP’leri daha iyi anlamak için yine D. melanogaster ile yapılan çalışmalar, HSP’lerin evrimsel süreçte çok iyi korunduğunu ve birbirine uzak türlerde bile benzer dizilimlere sahip olduklarını göstermektedir3. HSP’ler moleküler kütlelerine göre ikiye ayrılmaktadır. Boyut olarak küçük olan HSP’lerin kütleleri 8-28 kDa (kilodalton) arasında olmakta ve ATP gereksinimi duymadan fonksiyonlarını yerine getirmektedir. Büyük HSP’lerin kütleleri ise 40-105 kDa arasında değişmekte ve bu proteinler fonksiyonlarını yerine getirebilmek için ATP’ye ihtiyaç duymaktadır. Başlıca HSP aileleri Hsp40, Hsp60, Hsp70, Hsp90, Hsp100 ve Hsp110 olmak üzere ayrılmaktadır. HSP’ler bütün canlılarda stres koşullarının olmadığı durumlarda da hücrede kritik görevlerde rol almaktadır.
Isı Şoku Proteinlerinin İşlevi ve Hastalıklarla Olan İlişkisi
tarafından Ebru Kavaklı | Kas 23, 2021 | Kanser, Diğer Hastalıklar, Nadir Hastalıklar | 0 yorum